Türk-İslam militarizmi

10.12.2015Ohannes Kılıçdağı

Düşünsel ve eylemsel kökleri daha eskilerde olmakla birlikte son yıllarda yükselen, Rusya’yla uçak kriziyle alevlenen, ‘Türk-İslam militarizmi’ olarak tarif edebileceğimiz bir zihin dünyası var ve her militarizm gibi çok tehlikeli. Bu zihniyet, yansımasını siyasette olduğu kadar günlük hayattaki kimi eylemlerde ve popüler kültür ürünlerinde de buluyor; asıl olarak bu ürün ve pratikler vasıtasıyla yaygınlaşıyor ve gelişiyor. Tartışmayı somutlaştırmak için, yakın zamanlarda rastladığım kimi örneklerden bahsetmek faydalı olabilir.

Vurada ismini vermeyeyim, bir ‘din âlimi’, verdiği cuma hutbesinden Rusya kriziyle ilgili bir bölümü Facebook sayfasına koymuş. Orada “Rusya gazı keserse ne olur?”, “Kapıyı kapatırsa ne olur?” sorularını soran, Rusya’nın maddi gücünden bahseden ve hocaya göre bu yolla korku yayan kişi ve medya kurumlarını “sömürge basını” olarak tarif ediyor. Bunların yerine “evlerde anlatılması gerekenler”e örnek olarak ise, Ali Fuat Başgil’in “Birinci Dünya Savaşı sonrası Rus işgali yıllarına” dair bir anısını naklediyor. (Birinci Dünya Savaşı sonrası hangi Rus işgali bu, çözemedim, ama çok da önemli değil.) Başgil, Erzurum’da kolordu revirinde yatarken dışarıda at dışkılarından buğday, arpa taneleri toplayan yaşlı bir kadın görüyor ve merak edip yanına gidiyor. Bu taneleri tavuklara vermek için mi topladığını sorunca, kadın bütün tavukları cephedeki askerlere gönderdiklerini, bu tanelerden babaları Çanakkale’de şehit olan çocuklara çorba yapacağını söylüyor. Dikkat buyurun, hoca bu anekdotu Rusya’ya karşı maneviyatı ve cesareti yükseltmek amacıyla anlatılması gerekenlere örnek olarak veriyor. Halbuki, azıcık aklı başında, aklını hamaset sunağında yememiş birinin bu anekdot üzerine düşünmesi gereken, herhalde şöyle bir şeydir: “Yahu, bu Rusya’yla son dalaşmamızda millet at bokundan arpa toplayacak duruma düşmüş, benzer durumlara düşmemek için dikkatli olmak lazım.” Fakat hoca, o günleri neredeyse özlemle anlatıyor! Yine de hızını alamıyor ve “Müslüman’a” hitaben ekliyor: “Rus’un uçaklarını Moskova semalarında düşürecek evlatları bu dizi programlarıyla yetiştiremezsin Müslüman!” Bir yandan Rusya’nın “Müslüman toprağı” üzerinde uçak uçurmasını eleştiriyor (Rusya’nın bu eylemi tabii ki eleştirilebilir ama bu eleştirinin dayanak noktası din mi olmalıdır?), öte yandan Rus uçaklarını Moskova semalarında düşürecek evlatların özlemi içinde. Bu evlatlar Osmanlı’yı anlatarak, Mohaç’ı, Kosova’yı, daha da geriye giderek Hz. Hamza’yı anlatarak yetişirmiş (benden bir ek: hoca “anlatılacaklar” listesinde Abdülhamit’i de zikrediyor ama yine de siz siz olun, anlatacağınız örnekleri 17. yüzyıl ve sonrasından seçmeyin, yeni nesillerin güveni kırılabilir). Üzerinde durulması gereken daha başka şeyler de söylüyor ama yerimiz dar, başka örneklere geçelim.

Kırşehir Şehit Aileleri Derneği, şehitlerin anısına, il valisinin de hazır bulunduğu, ‘Sessiz Çığlık’ adlı bir piyes sahneye koymuş. Çok iyi, ama bu vesileyle Moskova’ya da mesaj vermişler. Milliyet’in internet sitesine göre mesaj şöyle: “Unutmasınlar ki eğer biz, bir fincan acı kahve içmek istersek Kerkük’de şiir yazar Atina’da besteler, Viyana’da okuruz. Seccademiz kolumuzun altındadır. Ermenistan’da abdest alıp Moskova’da namaz kılarız.” Benim buna ekleyecek bir sözüm yok; başka örneğe geçeyim.

Mardin Derik’teki bir ilkokulda indirilen Türk bayrağı, “ilçede kontrol sağlandıktan sonra” askerler tarafından tekrar göndere çekilmiş. Burada o kadar sıradışı bir durum yok gibi ama asıl ilginçlik, bayrağın göndere, TRT’de Osmanlı devletinin kuruluşunu anlatan ‘Diriliş’ dizisinin müziğiyle çekilmiş olması. Çok basit bir soru: Neden? Ne anlatılmak ve kime anlatılmak isteniyor? (Bu arada, TRT, yukarıda zikrettiğim zihin dünyasını popüler kültür ürünlerinin üretiminde ve yayılmasında başı çekiyor sanırım. ‘Diriliş’ dizisini pek bilmiyorum ama TRT’nin birkaç kere göz attığım ‘Filinta’ dizisi var ki, aman Allah, ne kadar milliyetçi, komplocu klişe varsa dizide mevcut.)

Siz bütün bu örneklere, “teröristlerle girdikleri çatışma”ya verdikleri arada camide namaz kılan özel harekât polisi fotoğraflarını, Esedullah Timi’ni, yeni kurulan Osmanlı Ocakları’nı, adı Osmanlıspor olarak değiştirilen, taraftar gruplarının isimleri ‘Yeniçeriler’, ‘Akıncılar’, ‘Süvariler’ olan futbol kulüplerini ekleyin.

Bütün bunlar karşısında şunu söyleyenler çıkabilir: Bunlar bir sonuç çıkaramayacağımız, küçük veya marjinal örnekler, geneli yansıtmaz. Hiç öyle düşünmüyorum. Bir kere, marjinal oldukları pek söylenemez. Yukarıda sözünü ettiğim hutbe bölümünün ulaştığı izlenme sayısı, en son baktığımda 1 milyon 300 bin’e yaklaşmıştı. Mezkur dizileri de milyonlar izliyor, kitleler bu gibi hutbeler ve kültür ürünleriyle sosyalleşiyor ve siyasallaşıyor. Bunların üzerine bir hayat ve siyaset görüşü bina ediyor. Bunlar kitlelerin gerçekliği halini alıyor. Bu tür toplumsal dip dalgalarını küçümsememek gerek. Sonra bir bakarsınız, o dalga almış, sizi de bir yerlere fırlatmış, eğer boğmamışsa tabii. Üstüne üstlük, AKP yetkililerinin son yıllardaki, ‘Malazgirt’li, ‘Alparslan’lı söylem ve tutumları, bu İslamcı militarizmin marjinlerden anaakıma taşınması konusunda önemli bir işlev görüyor.

http://www.agos.com.tr

Facebooktwitterredditpinterestlinkedinmail