Karabağ: Savaş diplomasi cephesine taşınıyor – VİCKEN CHETERİAN
12.11.2020 – Vicken Cheterian
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki yeni düzenin garantörünün Rusya olduğu aşikâr. Anlaşma metninde Türkiye’nin adının geçmemesi dikkat çeken bir başka nokta. Anlaşma metni, Ermeni nüfusun gelecekteki güvenliğine dair yeterli garanti vermiyor. Karabağ’ın nihai statüsüne dair herhangi bir hüküm de içermiyor.
Askerî olarak, Ermenistan’ın güney cephesindeki savunma hattı çöktü. Azerbaycan silahlı kuvvetleri cephenin en güneyindeki köşesinden girmeyi başarınca, Aras Nehri kıyısındaki düz arazilerde ilerledi; modern İsrail ve Türk insansız hava araçları sayesinde elde ettiği hava hâkimiyetinin koruması altında, Karabağ ile Ermenistan arasındaki ana karayolu bağlantısı olan Laçin-Stepanakert otoyolunun yakınlarına ulaştı. Dört gün süren şiddetli çarpışmaların ardından, 8 Kasım’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Bakü’de, televizyondan yayınlanan konuşmasında,
Azerbaycan güçlerinin, simgesel önem taşıyan Şuşi/Şuşa şehrini ele geçirdiğini duyurdu.
Azerbaycan güçlerinin ele geçirdiği şehirler ve köylerdeki Ermeni sivillerin akıbetine dair kaygı verici haberler geliyordu.
Bakü-Ankara ittifakı bir kumar oynadı ve kazandı. Küresel bir salgının yarattığı karanlık ortamda ve dünyanın dikkatinin ABD’deki başkanlık seçimlerine çevrilmiş olduğu bir anda, Karabağ uyuşmazlığında askerî çözüm uygulamaya kondu. Azerbaycan’ın süratli askerî ilerleyişi içindeki zayıf noktalar, yani eski Sovyet topraklarında cereyan eden bir savaşa ilk kez Türkiye’ye bağlı güçlerin katılması ve binlerce İslamcı paralı askerin cepheye taşınması, amaçlarına ulaşması açısından olumsuz bir sonuç doğurmadı.
Türkiye Azerbaycan’a askerî ve diplomatik destek vererek meseleye doğrudan doğruya dâhil olurken, Rusya tarafsız duruşunu sürdürdü. En görünür Rus şahsiyet, ülke diplomasisinin başında bulunan Sergey Lavrov oldu. Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun üç eş başkanından biri olan Rusya, Karabağ uyuşmazlığının çözümünde için arabuluculuk yapma sorumluluğu taşıyan ülke olarak, diplomatik bir konum aldı. Bir başka deyişle, Ermenistan, kendinden üstün olan Azerbaycan ve Türkiye güçleri karşısında yalnız kaldı.
Bazı analistler Rusya’nın, Türkiye destekli Azerbaycan saldırılarının hızı karşısında şaşırdığını öne sürdü. Bir diğer görüş de, Rusya’nın müdahalede bulunmak için gereken imkânlardan yoksun olduğu yönündeydi. Ancak eldeki bilgiler her iki iddiayla da çelişiyor. Rusya kuşkusuz, Türkiye’nin Azerbaycan’daki askerî varlığından haberdardı ve Kavkaz 2020 Askerî Tatbikatı’nın da gözler önüne serdiği gibi, Kafkasya’da çok büyük askerî güce sahipti. Yaklaşık 80 bin askerin katıldığı tatbikat 22 Eylül’de başlayıp 26 Eylül’de, yani savaşın başlamasından bir gün önce sona ermişti. Yani Rusya erken müdahale edip savaşı durdurmak için her türlü imkâna sahipti ama bunu yapmamayı tercih etti. Üçüncü bir yoruma göre ise, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, 2018 yılında, bir Kadife Devrim sonucunda, demokratik değişim ve yolsuzluğa karşı mücadele gibi sloganlarla (yani hazzetmediği ne varsa onlarla) iktidara gelen Ermenistan lideri Nikol Paşinyan’a olumlu bakmıyordu.
9 Kasım’da, Ermenistan hava sahasında bir Azerbaycan füzesinin Rusya’ya ait bir Mi-24 helikopterini yanlışlıkla vurması olayların kontrolden çıkmasına neden olabilirdi. Fakat anlaşılan o ki, Bakü’nün hiç vakit kaybetmeden özür dilemesiyle durum sakinleşti.
Rusya aracılığında varılan anlaşma
Rusya’nın arabuluculuğunda varılan ve 9 Kasım’da, Azerbaycan ve Rusya’nın cumhurbaşkanları Aliyev ve Putin ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan tarafından imzalanan anlaşma dokuz maddeden oluşuyor. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki yeni düzenin garantörünün Rusya olduğu aşikâr. Karabağ uzlaşmazlığında Ankara’nın kilit bir rol oynadığı açık olsa da, anlaşma metninde Türkiye’nin adının geçmemesi de dikkat çeken bir başka nokta.
Anlaşma, Azerbaycan’a çok toprak kazandırdı. Azerbaycan hem mevcut kazanımlarını elinde tutacak, hem de Ermenistan kuvvetleri Ağdam, Kelbecer ve Laçin bölgelerinden çekilecek. Hadrut dâhil olmak üzere, Karabağ’ın güneyindeki Ermeni şehirleri ve köyleri Azerbaycan tarafının denetiminde kalacak. Karabağ ile Ermenistan arasındaki iletişimin devamını garanti altına almak üzere, Rus barış güçlerinin denetiminde, Laçin’den geçen beş kilometrelik bir koridor muhafaza edilecek. Yerinden edilmiş olan kişiler kendi memleketlerine dönecekler, ancak Ermeni mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin de memleketlerine dönüp dönemeyecekleri belirsiz. Anlaşma metni, Ermeni nüfusun gelecekteki güvenliğine dair yeterli garanti vermiyor. Karabağ’ın nihai statüsüne dair herhangi bir hüküm de içermiyor.
Anlaşmaya göre, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında tüm ablukalar kaldırılacak ve Rus sınır muhafızlarının gözetimi altında, Ermenistan’ın güney kesiminden ulaşım koridoru açılacak. Bu olursa, otuz yıldır uzlaşmazlık ve ablukaların birbirinden ayırdığı komşu halklar arasındaki ilişkilerin yavaş yavaş normalleşmesini sağlayacaktır.
İhtilaf bölgesinde Rus barış güçleri konuşlandırılacak; bu kapsamda bölgeye 1960 asker, 90 zırhlı personel aracı ve 380 ek askerî araç gönderilecek. Rusya yıllar önce istediği şeyi sonunda elde etti; Karabağ ihtilaf bölgesine kendi askerlerini konuşlandıracak.
Sonuçlar
İkinci Karabağ Savaşı’nın uzun vadeli sonuçlarının analiz edilebilmesi için zamana ihtiyaç var ama birkaç kısa değerlendirmede bulunmak mümkün:
1-Ermenistan tarafı önemli ölçüde toprak kaybetti ama Karabağ’ın bir kısmını bu kez Rusya’nın güvenlik garantisi altında elinde tutuyor. Paşinyan güç kaybetti; iktidarda kalıp kalamayacağı belirsiz. Çelişkili politikaları ve abartılı popülizmi nedeniyle ağır bir bedel ödedi. Daha da önemlisi, ülkenin demokratikleştirilmesi ve modernleştirilmesi projesi tehlike altında olabilir. Ermenistan, Nikol Paşinyan’ın döneminde ortaya çıkan belirsizlikleri gidermek zorunda olması itibariyle, şu anda bir dönüm noktasında bulunuyor; siyasi sisteminin merkezine insanı yerleştirerek, insani gelişim ve demokratikleşmeye dönük bir ortak proje için mi çalışacağına, yoksa duygusal ve irrasyonel bir sembolik milliyetçiliği mi takip edeceğine karar verecek. Bu küçük ülke, hem modernleşmeyi sağlayıp hem de çok büyük askerî harcamalar yapmasına elverecek kaynaklardan yoksun. Ermenistan halkı orta vadede bir demokratikleşme ve gelişme vizyonunda birleşirse, sürdürülmesi mümkün olmayan askerî çabaların getirdiği yükten kurtulup hızla değişen, küreselleşen dünyayla daha uyumlu, yurttaşlığa dayalı bir yönetim biçimi inşa etmeye yatırım yaparak, bugün uğradığı yenilgiyi uzun vadede avantaja dönüştürebilir. Geride kalan yedi hafta içinde olan bitenlerin ardından siyaset kültüründe bu tür bir stratejik yeni yönelim belirleme kolay değil ama mümkün.
2-Azerbaycan çok büyük bir zafer kazandı. Sovyet sonrası Azerbaycan’ın ortaya çıkışından beri, Karabağ anlaşmazlığı ve 1991-1994’te toprak kaybıyla sonuçlanan yenilgi, ülkenin kamuoyunun aklından çıkmıyor. Bu zaferin getirdiği milliyetçi coşku, iç muhalefete en ufak bir alan bırakmayarak, İlham Aliyev’i daha önce hiç olmadığı kadar güçlü kıldı. 2003 yılında babasının ardından iktidara gelen İlham Aliyev, böylece, hanedana dayalı yönetimini ve kurduğu dikey rejimi daha da sağlam hâle getirebilecek. Azerbaycan’da yakın gelecekte, merkezîleştirici bir güç ile savaş sırasında harekete geçip mobilize olan kamuoyu arasında gerilimler ortaya çıkabilir. Azerbaycan’ın bu zaferi, ülkeyi, petrol ve gaz dışında stratejik gücü olmadığı bir dönemde çağdışı bir siyasi sistemle baş başa bırakarak, uzun vadede, bedeli fazla ağır olan bir zafere dönüşebilir.
3-Savaş, çok taraflılığın da, Batı’nın etkisinin de önemi olmadığını gösterdi. ABD’nin ve Avrupa’nın etkisi hızla düşüyor; Karabağ’da ve genel olarak Kafkasya bölgesinde savaş ya da barışın anahtarları Rusya’nın ve Türkiye’nin elinde. Kaybolan Batı etkisi ve gerçekte var olmayan “uluslararası toplum” yakın zamanda geri gelmeyecek; uluslararası ilişkilerde daha küçük aktörler, kendi bölgelerinin Putin’leriyle uzlaşmak zorundalar.
4-Son olarak, Putin tüm hedeflerine ulaştı; Paşinyan’ı zayıflattı, Kafkasya’ya daha fazla Rus gücü yerleştirdi, Ermenistan ve Azerbaycan üzerindeki etkisini güçlendirdi, hatta uzlaştırıcı konumuna geldi. Öte yandan, en azından anlaşma metni çerçevesinde, Türkiye’nin ne kazandığı belli değil. Rusya ve Türkiye’nin liderleri arasında, Suriye ve Libya’da oluşmaya başladığına tanık olduğumuz ilişki, Karabağ’da, Putin’in öncülüğünde yeniden üretildi.Her halükârda, bu anlaşma Karabağ’da ve Güney Kafkasya’da, yeni fırsatlarla ama aynı zamanda birçok yeni belirsizlikle, yeni bir sayfa açacak.
İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz
www.agos.com.tr/tr/yazi/24862/karabag-savas-diplomasi-cephesine-tasiniyor