Esad: IŞİD kontrolden çıkınca El Nusra’yı kullanmak istediler
EYLÜL 17TH, 2015 DÜNYA, POLİTİKA
Rus basınına konuşan Suriye lideri Esad, ülkesindeki krizin ve Avrupa’daki göçmen dramının tek ilacının terörizmi bitirmek olduğunu vurguladı. ‘Çifte standartçı’ Batı’yı Şam karşıtı propaganda ve teröre desteği sonlandırmaya çağıran Esad, terör örgütleri dışındaki herkesle diyaloğa açık olduklarını ve halkı her şeyin üstünde tuttuğunu yineledi.
Rus gazetecileri kabul eden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, IŞİD’le mücadeleyi, Suriye’deki siyasi sürecin geleceğini, Kürt sorununu, Avrupa’ya göçmen akınını ve özellikle Batı’dan yükselen istifa çağrılarını değerlendirdi.
Suriye’deki kriz konusunda başından beri diyalogdan yana olduklarını dile getiren Esad, ülkesindeki krizin Irak işgaliyle tetiklendiğini belirtip, terörizmle mücadele edilmediği sürece hiçbir şeyin çözülemeyeceğini vurguladı.
Türkiye sınırında IŞİD’den arındırılmış bölgenin ise kabul edilemeyeceğini söyleyen Esad, “Türkiye sınırında terörist olmayacak diyorsak bu, onların diğer bölgelerde kalacağı anlamına geliyor. Terörizm her yerde yok edilmeli. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve teröristleri himaye eden diğer Batılı ülkeler, terörle mücadele edemezler. Aynı anda hem teröristlere karşı hem de onlarla birlikte olmak mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Batı’da, kendisine ve hükümetine yönelik ‘gayrı meşru’ ve ‘diktatör’ ifadelerini temel alan propagandaya da son verilmesini isteyen, Suriyelilerin ordudan değil, terörden kaçtığının altını çizen Esad, Ukrayna darbesi esnasında Rusya lideri Vladimir Putin için kullanılan ifadeleri hatırlattı: “Batı medyası için başta ‘dost’ olan Putin, sonra ‘düşman, Çar, Rus muhalefetini bastıran, gayri demokratik yollarla iktidara gelen diktatör’ oldu. Batı’nın enformasyon savaşı budur.”
‘MOSKOVA-3’Ü BEKLİYORUZ’
Siyasi sürece yönelik tutumunuz ve iktidarı muhalif gruplarla paylaşıp birlikte çalışma olasılığına bakışınız nedir? Muhalefet, siz görevden ayrılmadığınız takdirde, Suriye’de siyasi sürecin işlemesinin mümkün olmayacağını ifade ediyor. Suriye’de çatışmalar devam ederken, siyasi reformların gerçekleşmesi mümkün mü?
“Krizin başından beri diyalogdan yana olduğumuzu dile getirdik. Suriye, Moskova ve Cenevre’de taraflar arasında birkaç müzakere turu yapıldı. Başarı elde edilen tek görüşme Moskova-2 oldu. Ne Cenevre ne de Moskova-1’de başarı elde edilebildi. Diğer yandan bu adım da tam değil. Bunlar doğal, çünkü kriz çok geniş ölçekli. Birkaç saat veya gün içinde çözüm bulmak imkansız. Ancak yine de bu ileriye dönük bir adım ve biz Moskova-3’ü bekliyoruz. Ülkemizin geleceğine ilişkin ortak bir görüşe varmak için, terörle mücadeleye paralel olarak Suriyeli siyasi partiler ve oluşumlar arasında diyalogu sürdürmeliyiz.
Suriye, Irak ve genel olarak bölgede terörizmin yayılması koşullarında başarının elde edilmesi ve uzlaşıya varılması için diyalog sürdürülmeli. Ancak bu, kan aktığı ve insanların kendini tam güvende hissetmediği sürece mümkün değil. Siyasi ve ekonomik konularda, bilim ve sağlık konularında veya diğer herhangi bir konuda siyasi parti ve güçlerle anlaşmaya vardık diyelim. Bu durumda Suriye vatandaşı için öncelikli konu güvenlikse, bu anlaşmayı nasıl uygulayacağız?
‘IŞİD’İ DEĞİL, TERÖRİZMİ YENMEMİZ GEREKİYOR’
Uzlaşmaya varabiliriz, ancak Suriye’de terörizmi yenmediğimiz sürece hiçbir şey uygulayamayız. Sadece IŞİD’i değil terörizmi yenmemiz gerekir. Terörizm diyorum, çünkü çok örgüt var, bunların başında IŞİD ve El Nusra Cephesi geliyor. BM Güvenlik Konseyi (BMGK), bu örgütleri terörist gruplar olarak ilan etti.
İktidar paylaşımına gelince, başından beri, bunu kabul eden muhalefetin bir kısmıyla bu paylaşımı gerçekleştirdik. Birkaç yıl önce bazı muhalifler hükümete girdi. İktidar paylaşımının Anayasa ve seçimlerle düzenlenmesine rağmen, ileriye dönük adım atmak için iktidarı paylaşma kararı aldık. Bu muhaliflerin halkı temsil oranını da göz ardı ettik.
‘BATI BİR GÖZÜYLE AĞLIYOR, DİĞERİYLE NİŞAN ALIYOR’
Batı’nın duruşu ve yürüttüğü enformasyon savaşı, göçmenlerin Suriye hükümetinden kaçtığını gösteriyor. Batı medyası Suriye hükümeti için ‘rejim’ tanımını kullanmakta. Ancak Batı ülkeleri, bir gözle göçmenler için ağlarken diğeriyle nişan alıyor. Mesele şu ki, bu insanlar ölüm korkusu nedeniyle, terörizmin getirdiği sonuçlar yüzünden Suriye’yi terk etti. Terör ve altyapının yok edilmesi koşullarında en temel ihtiyaçları karşılamak imkansız hale geliyor. Bunun sonucunda insanlar terörizmden kaçıyor ve dünyanın diğer noktalarında geçimini kazanma fırsatını arıyorlar. Batı, bir yandan göçmenleriçin ağlarken diğer yandan da krizin başından beri teröristleri destekliyor.
‘MESELE GÖÇMENLERİ KABUL EDİP ETMEMEK DEĞİL’
Batı, Suriye’deki olaylar için önce ‘barışçıl protestolar’, sonra ‘ılımlı muhalefetin gösterileri’ dedi, şimdi de IŞİD ve El Nusra teröründen bahsediyorlar. Ancak yine de Suriye hükümetini, ‘Suriye rejimini’ ve Suriye Devlet Başkanı’nı suçluyorlar. Bu propaganda politikası devam ettiği sürece daha fazla göçmene ev sahipliği yapmak zorunda kalacaklar. Mesele, Avrupa’nın göçmenleri kabul edip etmemesi değil, sorunun temel sebeplerinin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer göçmenlerin kaderi Avrupalıları endişelendiriyorsa, teröristlere desteklerini kessinler. Bu konuda görüşümüz bu. Bu sorunun özü bu.”
‘TERÖRİZME KARŞI BİRLEŞMELİYİZ’
Suriye iç muhalefetinin hükümetle işbirliği içinde olması ve bu mücadelede size yardımcı olması için ne yapması gerekiyor? Çünkü yardım etmek istediklerini dile getiriyorlar.
“Bildiğiniz gibi, dış güçlerin desteğini alan terörizme karşı savaş içindeyiz. Bu, tamamen savaş yapılıyor anlamına geliyor. Tüm toplumların, tüm vatanseverlerin, tüm partilerin bu durumlarda ortak düşmana karşı birleşmesi gerekiyor. Terörizmin iç veya dış olmasına bakmadan. Bugün her bir Suriyeliye şu anda ne istediğini sorsak, ilk yanıt ‘herkes ve her bir vatandaş için güvenlik ve istikrar’ olacak. Böylece hükümet içindeki siyasi güçler olsun, iktidar dışı siyasi güçler olsun, Suriye halkının gereksinimleri etrafında birleşmek zorunda. Bu şu anlama geliyor: Birincisi terörizme karşı birleşmeliyiz. Bu açık ve mantıklı. Bu yüzden diyorum ki, siyasi güçler, hükümet veya hükümete karşı savaşan yasadışı silahlı oluşumlar, terörizme karşı birleşmeli. Nitekim bunu görmeye başladık. Daha önce Suriye hükümetine karşı savaşan bazı gruplar, şimdi yanımızda teröre karşı mücadele ediyorlar. Bu yönde somut adımlar atıldı, ancak bu görüşmeden istifade ederek tüm güçleri terörizme karşı birleşmeye çağırıyorum. Çünkü bu, Suriyelilerin diyalog ve siyasi süreç üzerinden belirlediği siyasi amaçlara varmanın tek yolu.”
‘MOSKOVA’DAKİ GÖRÜŞMEYİ DESTEKLİYORUZ’
Moskova-3 ve Cenevre-3’e gelince, sizce bu görüşmeler Suriye için umut verici bir yol mu?
“Moskova-3’ün önemi, Cenevre-3 için hazırlık platformu olmasıdır. Cenevre görüşmesine verilen uluslararası destek yansız değildi. Rusya ise bu konuda tarafsız ve uluslararası yasallığa ve BMGK’nın kararlarına dayanıyor. Ayrıca Cenevre bildirgesindeki geçiş hükümeti maddesine ilişkin temel farklılıklar var. Moskova-3’ten beklentiler, Cenevre-3’e konsolide bir tutumla gidilmesi için çeşitli Suriyeli güçler arasındaki bu farklılıkları aşmaktır. Bu, Cenevre-3’ün başarısı için koşullar oluşturacak. Moskova-3 kapsamında başarıya varılmazsa, Cenevre-3’ün başarılı olacağını sanmıyoruz. Bu yüzden Moskova’daki görüşmeyi destekliyoruz. Bu foruma hazırlıkların başarıyla tamamlanması Rusya’ya bağlı.”
‘TAHRAN’IN YARDIMI, SURİYE’NİN YILMAZLIĞINA HİZMET EDİYOR’
İran’ın nükleer sorunu çözüme kavuşturulduktan sonra Tahran’ın bölge işlerinde daha aktif rol alacağı ortada. Bu bağlamda, Suriye’de çözüme ilişkin İran’ın son girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tahran’ın desteği sizin için ne kadar önemli? Askeri veya diğer yardımları var mı?
“Halihazırda İran’ın resmi bir girişimi yok. Ancak ön fikirleri var. Suriye’nin egemenliği ilkesine, Suriye halkının kararına ve terörizme karşı mücadeleye dayanan prensipleri var. Elbette Suriye ve İran arasındaki ilişkilerin uzun bir geçmişi var, 35 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Bizleri, müttefik ilişkiler ve büyük karşılıklı güven bağlıyor. Bu yüzden İran’ın önemli rol oynadığını düşünüyoruz. İran, Suriye ve halkından yana tavır sergiliyor. İran, Suriye devletini siyasette, ekonomide ve askeri alanda destekliyor. Askeri yardım dediğimizde, Batı medyasının gösterdiğini kastetmiyoruz. Onlar, İran’ın Suriye’ye askeri birliklerini gönderdiğini iddia ediyorlar, bu yalan. Tahran bize askeri teçhizat sağlıyor. Elbette Suriye ve İran arasında askeri uzman değişimi de var ancak bu değişim her zaman vardı. Elbette bu tür ikili işbirliği savaş koşullarında aktif hale geliyor. Evet, Tahran’ın yardımı, bu zor ve vahşi savaşta Suriye’nin yılmazlığına hizmet eden bir unsurdur.”
‘MISIR, SURİYE’DE YAŞANANLARIN FARKINDA’
Güvenlik ve terörizmle mücadele alanında Kahire ile koordinasyondan söz etmiştiniz. İki ülkenin, terörizme karşı mücadelede, barikatların aynı tarafında bulunduğunu söylemiştiniz. Bazı muhalif güçlerin buluştuğu Kahire ile ilişkileriniz nasıl? Temaslarınız doğrudan mı yapılıyor, yoksa Rusya aracılığıyla mı?
“Suriye ve Mısır arasındaki ilişkiler hiç kesilmedi. Hatta Müslüman Kardeşler’in üyesi olan Mursi’nin döneminde, Mursi’ye rağmen Mısır’ın bazı makamları, ilişkilerin en azından minimumda devam etmesinde ısrar ediyordu. Birincisi, Mısırlılar Suriye’de yaşananların farkında. İkincisi, bugün yürüttüğümüz savaş, ortak düşmana karşı savaştır. Elbette şimdi bu daha açık hale geldi, çünkü terörizm Libya, Mısır, Yemen, Suriye, Irak ve bazı diğer ülkelerde yayıldı. Afganistan ve Pakistan gibi İslam ülkelerinde bile. Bu nedenle Mısır ile ortak vizyona sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak şu andaki ilişkiler ancak güvenlik kurumları düzeyindedir. Siyasi ilişkiler yok. Örneğin, iki ülkenin dışişleri bakanlıkları arasında hiçbir temas yok. Sadece güvenlik kurumları düzeyinde işbirliği yapılıyor. Aramızda sağlam ilişkilerin olmaması için Kahire’ye baskı yapılıyor olabileceğini dikkate alıyoruz. Elbette bu temaslar Moskova üzerinden yapılmıyor. İlişkilere son verilmedi ve bugün Rusya ile Mısır arasındaki ilişkilerin iyileştiğini büyük bir memnuniyetle gözlemliyoruz. Bu arada Şam ve Moskova, tarihi, sağlam ve iyi ilişkilere sahip. Elbette, Suriye-Mısır ilişkilerindeki her bir olumlu gelişme Rusya’yı memnun edecek.”
‘TÜRKİYE SİLAH VE PARA GÖNDERİYOR’
Ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırında, IŞİD’den arındırılmış bölgenin oluşturulması fikrine nasıl bakıyorsunuz? Bu bağlamda Batı’nın El Nusra gibi terör örgütleri ve radikal gruplarla dolaylı işbirliği hakkında ne düşünüyorsunuz? IŞİD’e karşı mücadelede, kimlerle işbirliğine gitmeye hazırsınız?
“Türkiye sınırında terörist olmayacak diyorsak bu, onların diğer bölgelerde kalacağı anlamına geliyor. Bu tür bir söylem bizim için kabul edilmez. Terörizm her yerde yok edilmeli. 30 yıldan fazla bir süredir, terörizme karşı uluslararası ittifakı oluşturmaya çağırıyoruz. Batı’nın El Nusra ile işbirliğine gelince, bu bir gerçek. El Nusra ve IŞİD’e silah, para ve gönüllü gönderen Türkiye’dir. Türkiye’nin de Batı ile yakın ilişkileri var. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ve (Başbakan Ahmet) Davutoğlu, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin onayını almadan bir adım bile atmaz.
‘IŞİD KONTROLDEN ÇIKINCA EL NUSRA’YI KULLANMAK İSTEDİLER’
El Nusra ve IŞİD, güçlenmelerini Batı’nın himayesine borçlu. Batı, terörizmi, her an kolundan çıkararak kullanabileceği bir koz olarak görüyor. Bugün IŞİD’e karşı El Nusra’yı kullanmak istiyorlar, çünkü IŞİD kontrollerinden çıktı. Ancak bu, IŞİD’i yok etmek istedikleri anlamına gelmez. İsteselerdi, bunu yapabilirlerdi. Bizim için IŞİD, Nusra ve sivilleri öldüren diğer benzer silahlı gruplar, teröristtir.
Kiminle diyalog yapılacak? Bu çok önemli bir soru. Başından beri, terörist tehdidi azaltacak ve istikrara yol açacak her türlü diyaloga hazır olduğumuzu dile getirdik. Elbette bu siyasi güçleri de ilgilendiriyor. Bazı silahlı gruplarla diyalog yürüttük ve anlaşmalara vardık. Bu anlaşmalar sayesinde sorunlu bölgelere barış geldi. Diğer yerlerde militanlar Suriye ordusuna katıldı. Onlar diğerleriyle birlikte savaşıyor ve canlarını vatan için feda ediyorlar. Yani IŞİD, Nusra ve benzerleri dışında herkesle diyalog yürütüyoruz. Nedeni basit, bu örgütler terör ideolojisine dayanıyor. Devlete karşı çıkan örgütler değil bunlar. Hayır. Onlar, terörizm fikirleriyle besleniyor. Bu yüzden onlarla diyalog, hiçbir sonuç vermez. Onlara karşı mücadele edilmeli, yok edilinceye kadar savaşmalı. Onlarla hiçbir diyalog mümkün değil.”
‘TERÖRİZM AKREP GİBİDİR, CEBİNE KOYARSAN SENİ DE SOKAR’
Bölgesel ortaklara gelince, teröristlere karşı hangi ülkelerle işbirliğine hazırsınız?
“Başta Rusya ve İran olmak üzere dost ülkelerle işbirliği yapıyoruz. Bizim gibi terörizme karşı mücadele eden Irak’la. Diğer ülkelere gelince, ciddi şekilde terörizme karşı mücadele etme niyetinde olan tüm ülkelerle işbirliğine açığız. ABD öncülüğündeki sözde terörle mücadele ve IŞİD karşıtı koalisyonun böyle bir niyeti olduğunu görmüyoruz. Gerçek durum şu ki, koalisyon operasyona başlamasına rağmen IŞİD genişlemeye devam ediyor. Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Bu koalisyonun, karadaki duruma hiçbir etkisi yok. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve teröristleri himaye eden diğer Batı ülkeleri, terörizme karşı mücadele edemezler. Aynı anda hem teröristlere karşı olmak hem de onlarla birlikte olmak mümkün değil. Ancak terörizm akrep gibidir: Cebine koyarsan, seni mutlaka sokar. Bu bağlamda söz konusu ülkeler, politikalarını değiştirmeye karar verirse biz onlarla işbirliğine karşı çıkmayız. Tek şart, bunun hayali değil gerçek terörle mücadele koalisyonu olması.”
‘BUGÜN ÜLKEMİZİ KORUMA İRADESİ ESKİSİNDEN DAHA GÜÇLÜ’
Suriye ordusunun durumu nedir? Ülkenin silahlı kuvvetleri, 4 yıldan fazla bir süredir savaşıyor. Tükendiler mi, güçlendiler mi? Etkinliklerini artırmak için rezervleri var mı? Bir diğer önemli soru: Eski rakiplerinizin, tarafınıza geçip ordu saflarında savaştığını söylediniz. Sayıları nedir ve radikal gruplara karşı ne kadar yardımcı oluyorlar?
“Başta Rusya ve İran olmak üzere dost ülkelerle işbirliği yapıyoruz. Bizim gibi terörizme karşı mücadele eden Irak’la. Diğer ülkelere gelince, ciddi şekilde terörizme karşı mücadele etme niyetinde olan tüm ülkelerle işbirliğine açığız. ABD öncülüğündeki sözde terörle mücadele ve IŞİD karşıtı koalisyonun böyle bir niyeti olduğunu görmüyoruz. Gerçek durum şu ki, koalisyon operasyona başlamasına rağmen IŞİD genişlemeye devam ediyor. Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Bu koalisyonun, karadaki duruma hiçbir etkisi yok. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, ABD ve teröristleri himaye eden diğer Batı ülkeleri, terörizme karşı mücadele edemezler. Aynı anda hem teröristlere karşı olmak hem de onlarla birlikte olmak mümkün değil. Ancak terörizm akrep gibidir: Cebine koyarsan, seni mutlaka sokar. Bu bağlamda söz konusu ülkeler, politikalarını değiştirmeye karar verirse biz onlarla işbirliğine karşı çıkmayız. Tek şart, bunun hayali değil gerçek terörle mücadele koalisyonu olması.”
‘BUGÜN ÜLKEMİZİ KORUMA İRADESİ ESKİSİNDEN DAHA GÜÇLÜ’
Suriye ordusunun durumu nedir? Ülkenin silahlı kuvvetleri, 4 yıldan fazla bir süredir savaşıyor. Tükendiler mi, güçlendiler mi? Etkinliklerini artırmak için rezervleri var mı? Bir diğer önemli soru: Eski rakiplerinizin, tarafınıza geçip ordu saflarında savaştığını söylediniz. Sayıları nedir ve radikal gruplara karşı ne kadar yardımcı oluyorlar?
“Terör örgütü IŞİD, saflarına daha fazla gönüllü çekebilmek için devlet biçimini almaya çalışıyor. Bu gönüllüler, geçmişin hayaliyle, din için var olan İslam devleti hayalleriyle yaşıyor. Bu, ideolojik bir yaklaşım ve gerçek durumla hiçbir ilgisi yok. Bu bir yanılmadır. Devleti topluma dayatmak mümkün değil. Bu devleti toplum kurmalı. Devlet, toplum gelişiminin doğal sonucu olmalı, bazen mükemmel olmasa da toplumun yansıması olmalı. Yabancı bir devleti alıp topluma dayatamazsınız. Peki, IŞİD’in Suriye toplumuyla ortak yanı var mı? Kesinlikle hayır.
‘RUSYA’DAKİ ÖRGÜTLER, RUS TOPLUMUNU YANSITMIYOR’
Ülkemizdeki terör örgütleri, toplumumuzun karakterini yansıtmıyor. Rusya’da terör örgütleri var, ama onlar Rus toplumunun yansıması değil, toplumun çeşitliliği ve açıklığıyla hiçbir ortak yanı yok. Bu nedenle paralarını pullarını çıkarmaya, pasaportlarını dağıtmaya veya diğer devlet özelliklerini edinmeye çalışmaları, devlete sahip oldukları anlamına gelmez. Birincisi, halkla ortak hiçbir yanları yok. İkincisi, işgal ettikleri topraklarda yaşayan insanlar ya gerçek ülkelerine, vatanlarına kaçıyor ya da elinde silahla onlara karşı savaşıyor. Çok az kısmı, onların yalanına inanıyor.
‘IŞİD, BATI’NIN KURDUĞU SİYASİ ÖRGÜTLERİN ÜÇÜNCÜ DALGASI’
IŞİD elbette devlet değil, terör örgütüdür. Onlar kim? Onlar, zehirli ideolojiyi yaymak için Batı’nın kurduğu siyasi örgütlerin üçüncü dalgasıdır. Siyasi amaçlar güdüyorlar. Geçen yüzyılın başlarındaki ilk dalgayla Müslüman Kardeşler ortaya çıktı, ikinci dalgayla Afganistan’da SSCB’ye karşı savaşan El Kaide. Üçüncü dalga, IŞİD, Nusra ve diğer benzer örgütlerdir. IŞİD ve diğer gruplar nedir? Batı’nın aşırılık projesidir.”
‘KÜRTLER SURİYE TOPLUMUNUN BİR PARÇASI’
Suriye krizinin başlamasıyla Kürt sorunu hakkında tartışmalar da arttı. Şam, daha önce Kürt azınlığa yönelik politikası nedeniyle eleştiriliyordu, ancak şimdi bazı yerlerde IŞİD’e karşı çatışmalarda Kürt birlikler neredeyse müttefikiniz oldu. Bu konuda net konumunuz nedir? Kürtler sizin için ne anlama geliyor, siz Kürtler için ne anlama geliyorsunuz?
“Birincisi, devletin sadece Kürtlere karşı belli bir politika yürüttüğünü söylemek doğru değil, çünkü devlet vatandaşları arasında birilerini ayırt edemez, aksi halde ülkenin bölünmesine yol açar. Eğer biz gerçekten ayrımcılık yapsaydık, bugün büyük bir kısmı devleti desteklemezdi ve ülke en başından itibaren bölünürdü.
Kürtler, Suriye toplumunun bir parçasıdır, yabancı değil. Tıpkı Araplar, Çerkezler, Ermeniler ve ezelden beri Suriye’de var olan diğer uluslar ve mezhepler gibi bu topraklarda yaşıyorlar. Bazılarının bu bölgeye ne zaman geldiği meçhul. Bu bileşenler olmadan Suriye’de yekpare toplumun varlığı mümkün değil. Kürtler, müttefikimiz mi? Hayır, onlar vatansever. Ayrıca genelleme yapmak doğru değil: Suriye toplumunun diğer tüm bileşenleri gibi Kürtler de çeşitli akımlar tarafından temsil ediliyor, sağ veya sol olsun çeşitli partilere üye, çeşitli aşiretlerde yer alıyorlar ve diğer özelliklere göre ayırt edilebilir. Yani bir bütün olarak Kürtlerden bahsedersek yanlış olur.
‘IŞİD’İN İŞİNİ BİTİRDİKTEN SONRA, KÜRTLERİN TALEPLERİNİ TARTIŞABİLİRİZ’
Bazı Kürt partilerin belli talepleri var, ancak onlar tüm Kürtleri temsil etmiyor. Tamamen topluma adapte olan Kürtler var ve şunun altını çizmek isterim ki; bu aşamada onlar bazılarının göstermek istediği gibi sadece müttefik değil, çünkü orduda ölen kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt de var. Bu, onların toplumda uyum içinde varlıklarını sürdürdüğü anlamına geliyor. Diğer yandan çeşitli talepler süren Kürt partiler de var. Bu taleplerin bir kısmını krizin başında karşıladık. Ancak devletle hiçbir ilgisi olmayan talepler de var ve devlet bu talepleri karşılayamaz. Bu konular, halkın ve Anayasa’nın yetki alanında. Çözümü için halkın onayına ihtiyaç var. Her halükarda tüm sorunlar ulusal çerçeve içinde olmalı.
Bu yüzden diyorum ki, biz şimdi Kürtler ve toplumun diğer bileşenleriyle teröristlere karşı birleştik. IŞİD’e karşı birleşmek zorundayız. IŞİD, Nusra ve diğer teröristlerin işini bitirdikten sonra Kürtlerin ve bazı Kürt partilerin taleplerini ulusal formatta tartışabiliriz. Bu anlamda, tek bir Suriye devleti ve halkı çerçevesinde kaldığı, terörizmle mücadele ruhuna, ülkemizin etnik, ulusal, dini ve mezhepsel çeşitliliğine uygun olduğu sürece hiçbir yasak konu yok.”
‘ÜLKEMİZİ KORUMAK BİZİM DOĞAL GÖREVİMİZ’
Suriye’deki bazı Kürt güçleri, Anayasa’nın değişmesini, ülkenin kuzeyinde özerk Kürt devletinin kurulması dahil yerel yönetimin oluşturulmasını talep ediyor. Kürtlerin IŞİD’e karşı oldukça başarılı olduğu sırada, ilgili açıklamalar da daha sık dile getiriliyor. Bu açıklamalara katılıyor musunuz? Kürtler böyle bir teşekkür bekliyor mu?
“Ülkemizi koruduğumuz zaman teşekkür beklemeyiz, çünkü bu bizim doğal görevimiz. Eğer birileri şükran hakkettiyse bu, vatanını koruyan her bir Suriye vatandaşıdır. Ancak vatanı korumanın bir görev olduğunu düşünüyorum. Görevini yerine getirdiği zaman teşekkür beklemezsin. Suriye Anayasası’na gelince… Örneğin siz, Rusya’da anayasayı değiştirmek ve idari bölünmeyi yeniden yapmak veya bazı bölgelere diğerlerden farklı yetkiler vermek isterseniz, tüm bunlar devlet başkanı veya hükümetin yetkisi dışında, Anayasa’nın yetkisindedir. Devlet Başkanı ve hükümet Anayasa’ya sahip değil. Anayasa tüm halka ait. Yani Anayasa’da yapılacak her bir değişiklik ulusal diyalogu gerektiriyor.
‘ÖNCE SURİYE HALKINI İKNA ETSİNLER’
Daha önce de dediğim gibi, eğer Suriye’nin birliğini, vatandaşların özgürlüğünü ve ulusal çeşitliliği etkilemiyorsa bu taleplere karşı değiliz. Eğer bazı tarafların, grupların veya toplum tabakalarının talepleri varsa, bu talepler ulusal çerçeve içinde olmalı, Suriye’nin diğer güçleriyle diyalog formatı içinde olmalı. Suriye halkı federalleşme, adem-i merkeziyetçilik, özerklik veya siyasi rejim değişikliğiyle ilgili bu tür adım atmaya karar verirse, ulusal uzlaşı olursa, Anayasa’ya değişiklikler girilir ve referandum yapılır. Bu nedenle söz konusu gruplar, Suriye halkını ikna etmeli, çünkü girişimleri, devletle değil halkla diyalogdur. Suriye halkı belli bir yönde hareket etmeye karar verirse, biz de elbette bunu kabul ederiz.”
‘ABD’YLE HİÇBİR KOORDİNASYON YOK’
ABD yönetimindeki uluslararası koalisyon bir yıldan fazla bir süredir Suriye’de hava saldırıları düzenliyor. Üstelik bunu, Suriye hava kuvvetlerinin IŞİD’i vurduğu bölgede yapıyor. Buna rağmen koalisyon ve Suriye uçakları arasında tek bir çatışma yaşanmadı. IŞİD’e karşı savaşta, hükümetinizle koalisyon arasında doğrudan veya dolaylı koordinasyon var mı?
“Şaşıracaksınız ama yanıtım hayır. Anlıyorum, pek gerçekçi gelmiyor. Tabiri caizse ortak düşmana karşı savaşıyoruz, hiçbir koordinasyon olmadan ve birbirimizle çatışmadan aynı yerde aynı hedefleri vuruyoruz. Kulağa garip gelebilir ama gerçek bu. Hükümet ve Suriye silahlı kuvvetleri ile ABD arasında hiçbir koordinasyon veya temas yok. Onlar, karada IŞİD’e karşı savaşan tek güç olduğumuzu kabul etmek istemiyor.
‘ABD İÇİN SURİYE İLE İŞBİRLİĞİ, İTİRAF ANLAMINA GELİR’
Onlara göre, muhtemelen Suriye ordusuyla işbirliği, IŞİD’e karşı etkili olduğumuzun itirafı olabilir. Maalesef, bu duruş ABD idaresinin ileriyi görememesini ve inatçılığını yansıtıyor. Yani dolaylı koordinasyon bile yok mu? Örneğin Kürtler üzerinden? ABD’nin Kürtlerle işbirliği yaptığını biliyoruz, Kürtler ise Suriye hükümetiyle temas halinde. Iraklılar dahil hiçbir üçüncü taraf yok. Eskiden Irak üzerinden yapılan hava saldırıları hakkında bize önceden bilgi verirlerdi. Ancak o zamanlardan beri onlarla bağlantı kurmadık, üçüncü ülkeler üzerinden mesaj göndermedik birbirimize.”
‘MİLYONLARIN KADERİ 2 KİŞİ ARASINDAKİ GÜVENE BAĞLANAMAZ’
Batı’da yaşadınız ve bir süre Batılı yöneticilerle birlikte oldunuz. Bu yöneticiler, kriz başladığı andan devrilmenizi isteyen silahlı grupları destekliyor. Yine aynı liderlerle çalışmak ve el sıkışmak zorunda kalırsanız ne hissedeceksiniz? Onlara yine güvenebilecek misiniz?
“Birincisi, bu kişisel değil, ülkelerarası ilişkilerdir. Ülkeler arasındaki ilişkilerden bahsederken güvenden değil mekanizmalardan söz ederiz. Güven, kişisel bir kategori ve insanlar arasındaki siyasi ilişkilerde bu kategoriye dayanmak doğru değil. Ben, 23 milyon Suriye vatandaşından sorumluyum, diğer birisi de başka ülkede milyonlarca kişiden sorumlu. Milyonlarca kişinin kaderini, iki kişi arasındaki güvene bağlayamazsınız. Mekanizma olmalı. Mekanizma varsa güveni de konuşabilirsiniz. Ama kişisel değil başka bir güven. İkincisi, her bir siyasetçinin, hükümetin, başbakan veya devlet başkanının başlıca görevi, halkı ve ülkesinin iyiliği için çalışmak. Eğer bir görüşme veya tokalaşma, Suriye halkının iyiliğine olacaksa hoşuma gidiyor veya gitmiyor bunu yapmak zorundayım. Böylece söz konusu ben veya isteklerim değil. Söz konusu, atmak istediğim adımın katma değeridir. Bu yüzden evet, Suriye halkının yararına olacak her şeyi yapmaya hazırız.”
‘TERÖRLE MÜCADELEDE ASKERİ GÜCE ODAKLANMALIYIZ’
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, IŞİD’e karşı mücadele için bölgesel koalisyonun oluşturulması çağrısında bulundu. Arap yetkililerin son Moskova ziyaretleri bu bağlamda olabilir. Ancak Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, bunun için mucizeye ihtiyaç var, dedi. Şam’ın görüşüne göre, söz konusu güvenlik alanında Ürdün, Türkiye ve Suudi Arabistan hükümetleriyle koordinasyon gerekli. Böyle bir koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz? Eylemlerinizi bu ülkelerle birleştirmeye hazır mısınız?
“Terörizme karşı mücadele; kültürel, ekonomik, askeri yönleri olan ve doğrudan güvenlikle ilgili olan küresel ve geniş ölçekli bir konu. Elbette, caydırıcı önlemler açısından diğer tüm yönler askeri ve güvenlikten çok daha önemli. Ancak terörizme karşı mücadeledeki gerçekler göz önüne alındığında, özellikle de belli bir suç örgütüne değil, hafif ve ağır silahlara, paralı asker çekmek için milyarlarca dolara sahip terör ordusuna karşı mücadele ettiğimiz zaman, öncelikle askeri yöne ve güvenlik konuları üzerinde yoğunlaşmalıyız. Koalisyonun farklı yönlerde çalışması gerektiği bizim için açık, ancak öncelikle ‘sahrada’ teröristlere karşı mücadele etmeli. Bu tür koalisyonların terörizme karşı mücadeleye inanan ülkeler tarafından oluşturulması gerekir. Aynı insanın hem terörizmi desteklenmesi hem de ona karşı mücadele etmesi, mevcut durumda imkansız. Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkeler bunu yapıyor. Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren koalisyonun birer parçası olduklarını iddia ediyorlar ama ülkenin güneyinde, kuzeyinde ve kuzeybatısında terörü destekleyen de onlardır. Yani hayalen teröre karşı mücadele ettikleri bölgelerde terörü destekliyorlar.
‘MÜTTEFİK DÜŞMANA, DÜŞMAN MÜTTEFİKE DÖNÜŞEBİLİR’
Bir kez daha altını çiziyorum: Eğer bu ülkeler doğru konuma dönmeye karar verirse, akılları başlarına gelirse ve ortak iyilik için terörizme karşı mücadele edeceklerse elbette biz bunu kabul eder, onlarla işbirliği yaparız. Diğer ülkelerle de aynı şekilde. Sorun kararlılıkla ilgili değil, geçmişin kategorileriyle düşünmemizle de ilgili değil, çünkü siyasi ilişkiler sıkça değişir, kötü olabilir ve iyiye dönüşebilir, müttefik düşmana, düşman ise müttefike dönüşebilir ve bu normaldir. Kim olursa olsun terörizme karşı onunla işbirliği yaparız.”
‘SURİYE’Yİ TERK EDEN HER İNSAN VATAN İÇİN BÜYÜK BİR KAYIP’
Suriye’yi terk etmek zorunda kalan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlara gelecekte seçmenler gözüyle bakıyor musunuz ve sizce Suriye’ye geri dönecekler mi? Bir diğer soru, sizce mülteci akınında Avrupa’nın suçu var mı?
“Suriye’yi terk eden her bir insan, görüşü veya imkanları ne olursa olsun hiç şüphesiz vatan için büyük bir kayıp. Elbette teröristler hariç. Bu göç bizim için büyük bir kayıp. Seçimleri sordunuz. Suriye’de geçen yıl başkanlık seçimleri yapıldı. Yurtdışında, başta Lübnan’da, çok sayıda mülteci vardı. Batı medyasının propagandasına inanılırsa hepsi, onlara baskı yapan ve öldüren Suriye hükümetinden kaçtılar. Sanki devlet düşmanıymış gibi gösterildiler. Ancak büyük bir kısmı, güya onları öldüren devlet başkanına oy vermek için sandıklara gittiklerinde Batılılar şaşırdı. Bu, propagandacılar için büyük bir darbeydi. Yurtdışında oylamayı organize etmek için belli şartlara ihtiyaç var. Büyükelçiliğe ihtiyaç var. Suriye devleti, oylama sürecini kontrol etmeli. Bu yabancı ülkelerle ilişkilere bağlı. Birçok ülke, Suriye ile diplomatik ilişkileri kopardı ve Suriye büyükelçiliklerini kapattı. Bu ülkelerde oylama yapılamazdı ve vatandaşların sandıkların olduğu diğer ülkelere gitmesi gerekiyordu.
‘AVRUPA’NIN REZİL ÇİFTE STANDARDI KABUL EDİLEMEZ’
Avrupa’ya gelince, elbette suçlu. Bugün Avrupa, yeterince para ayıramadığı için, göçü organize edemediği için, organizasyon eksikliği yüzünden mülteciler Akdeniz’i geçmeye çalışırken boğulduğu için kendini suçlu gösteriyor. Tüm masum kurbanlar için yastayız ancak denizde boğulanın hayatı, Suriye’de ölenin hayatından daha mı değerli? Neden teröristler tarafından kafası kesilenin hayatından daha değerli? Denizde boğulan çocuğun yasını tutarken Suriye’de teröristlerin kurbanı olan binlerce çocuk, yaşlı, kadın ve erkekleri nasıl görmezden gelirler? Avrupalıların bu rezil çifte standartları artık kabul edilemez ve herkese açık. Kurbanların bir kısmına üzülüp diğerlerinin kaderiyle ilgilenmemek mantığa sığmıyor. Aralarında aslında bir fark yok. Avrupa, terörizmi desteklediği ve koruduğu için suçlu. Teröristlere ‘ılımlı’ diyor ve gruplara bölüyor. Oysa hepsi aşırılıkçı.”
‘SURİYE’DE YAŞANANLAR, UKRAYNA’DA YAŞANANLARA BENZİYOR’
Hem elinde silahla hükümete karşı savaşanlar hem de siyasi muhalifler, ülkede barışın tek şartının sizin siyaseti ve başkanlık görevini bırakmanız olduğunda ısrar ediyor. Devlet Başkanı ve bir vatandaş olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gerektiğini hissederseniz gitmeye hazır mısınız?
“Batı’nın propagandası, baştan beri, tüm sorunun devlet başkanı olduğu konusu üzerinde yoğunlaştı. Neden? Çünkü Suriye sorununun tek bir şahısta toplandığı izlenimini oluşturmak istediler. Doğal olarak insanların bu propagandaya tepkisi, sorun bir şahıs ise bu şahıs ülkeden daha önemli olamaz ve gitmesi gerekiyor, giderse her şey düzelir yönünde oldu. Batı, işte bu şekilde her şeyi basitleştiriyor. Ancak aslında Suriye’de yaşananlar sizin bölgenizde yaşananlara benziyor. Ukrayna’daki darbenin başından beri Batı medyasında yapılanlara bakın. Onlar için Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı’nın dostuydu. ‘Düşman, Çar, Rus muhalefetini bastıran, gayri demokratik yollarla iktidara gelen diktatör’ oldu. Oysa Batı’nın da tanıdığı demokratik seçimler sonucu devlet başkanı oldu. Bugün bu, onlar için demokrasi değil. Batı’nın enformasyon savaşı budur.
‘DEVLET BAŞKANI ABD’NİN KARARIYLA GİTMEZ’
‘Devlet Başkanı giderse işler iyiye gider’, diyorlar, ancak bu aslında ne demek? Batı için Devlet Başkanı görevinde kaldığı sürece terörizme desteklerini sürdürecekler anlamına geliyor. Çünkü Suriye, Rusya ve diğer ülkelerde sözde rejimlerin devrilmesi prensibine uyuyorlar. Çünkü Batı, ortak ve egemen ülkeleri kabul etmiyor. Rusya’dan, Suriye’den, İran’dan istedikleri ne? Hepsi, egemen devlet. Bir kişiyi kaldırıp yerine, vatanının değil bu ülkelerin çıkarlarını güdecek başkasını koymak isterlerdi. Devlet Başkanı, halkın onayıyla, seçim yoluyla göreve gelir ve giderse de ABD, BMGK, Cenevre konferansı veya Cenevre bildirgesi kararıyla değil, halkın talebiyle gider. Eğer halk kalmasını isterse devlet başkanı kalır, aksi takdirde derhal gitmesi gerekiyor. Bu konuda ilkesel duruşum bu.”
‘IRAK İŞGALİ, SURİYE KRİZİNİN İLK KIRILMA NOKTASIYDI’
Savaş, 4 yıldan fazla bir süredir devam ediyor. Muhtemelen geçmişe bakarak sıkça analiz ediyorsunuzdur. Savaşın kaçınılamaz olduğunu anladığınız kırılma anı neydi? Bu savaş mekanizmasını kim harekete geçirdi? Washington’un etkisi mi, komşu ülkeler mi, yoksa sizin hatalarınız mı? Pişmanlık duyduğunuz hatalarınız var mı ve geçmişe dönebilseydiniz düzeltir miydiniz onları?
“Her ülkede hatalar yapılır. Ancak bu hatalar kader belirleyici değil, sıradan bir iş. Peki, bu hatalar, nasıl oluyor da Suriye’de yaşananlar gibi olaylara yol açıyor? Bu mantıklı değil. Şaşıracaksınız ama kırılma anı, ABD’nin Irak’a saldırdığı 2003 yılı oldu. Bu işgale kesinlikle karşıydık, çünkü toplumda bölünmeye yol açtığını biliyorduk. Biz, Irak’ın komşusuyuz. Bu savaşın sonucunda Irak’ın mezhep kimliğine göre bölüneceğini anlıyorduk. Batı’da, mezhepsel bölünme yaşayan bir diğer ülke Lübnan ile komşuyuz. Bu iki ülke arasında kaldık ve tüm bunların bizi de etkileyeceğini çok iyi anlıyorduk. Bu krizin kaynağı o savaştı. Irak’ın mezhep temelde bölünmesi Suriye’yi de etkiledi ve ülkemizde mezhepsel çatışmayı körükleme işini kolaylaştırdı.
‘SUUDİ ARABİSTAN’DAN NEDEN ‘DEVRİM’ OLMUYOR?’
İkinci önemli kırılma anı, Batı’nın 1980’li yıllarda Afganistan’da ‘özgürlük savaşçıları’ dedikleri teröristlere resmi destek sağlaması oldu. Sonra Irak’ta, 2006’da ABD’nin himayesi altında IŞİD ortaya çıktı ve Washington hiçbir şekilde bu örgüte karşı mücadele etmedi. Tüm bu faktörler toplamda, Batı’nın desteğinde, başta Katar ve Suudi Arabistan Körfez ülkelerinin finansmanıyla, Türkiye’nin lojistik desteğiyle ayaklanmaların başlaması için koşullar yarattı. Özellikle de Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’den olduğu ve Suriye, Mısır ve Irak’ta durum değişirse yeni saltanatın kurulacağına inandığı dikkate alınırsa. Osmanlı değil, Müslüman Kardeşler’e ait bir saltanat. Erdoğan’ın yönetiminde Atlas’tan Akdeniz’e kadar yayılacak bir saltanat. Tüm bu faktörler, bölgeyi bugünkü duruma getirdi. Bir kez daha altını çiziyorum, hatalarımız ve başarısızlıklarımız oldu, ancak bunlar gerekçe değil. Aksi halde devrimler neden demokrasinin ne olduğunu bilmeyen Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinde olmuyor?”
Tamamını oku: http://tr.sputniknews.com/roportaj/20150916/1017762734.html#ixzz3m1PcfyTg
http://westernarmeniatv.com/tr/politics/turkish-esad-isid-kontrolden-cikinca-el-nusrayi-kullanmak-istediler/